__________bismillahirrahmanirrahim__________

rahman ve rahim olan, esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla

5 Eylül 2007 Çarşamba

ALTINI ÇİZDİKLERİM- BAKARA 15

_Hz. Adem kıssasının en bariz telkini İslâm düşünce sisteminin insana, insanın dünya üzerindeki rolüne, onun varlık düzeni içindeki yerine, ona kıymet biçen değer ölçülerine verdiği olağanüstü önemdir. Bu kıssa, ayrıca insanın Allah ile yaptığı sözleşme (ahid) gerçeğini, halifelik görevine dayanak oluşturan bu ahdin mahiyetini de vurgulamakta, zihinlere işlemek istemektedir.

_İnsan, yeryüzünün efendisidir. Yukardaki ayetlerin birinde vurgulandığı gibi, dünyadaki herşey insan için yaratıldı. İnsan dünyadaki bütün maddî varlıklardan ve maddî değerlerden daha üstün, daha onurlu ve daha pahalıdır. Buna göre; hiçbir maddî varlığı, hiçbir maddî değeri el üstünde tutmak uğruna insanı köleleştirmek ya da küçük düşürmek caiz değildir; hiçbir maddî kazanç elde etmek uğruna; hiçbir maddî üretim endişesi ile; hiçbir maddî unsuru çoğaltmak gayesi ile insan onurunu perçinleyen ilkelerden herhangi birini çiğnemek caiz değildir. Bütün bu madde kaynaklı nesneler, ürünler ve değerler insan için, insanın insanlığına gerçeklik kazandırmak için, insan olarak varoluşunu perçinlemek için yaratılmış veya üretilmiştir. Buna göre, bunların pahası, bedeli, insanın insanî değerlerinden birini ortadan kaldırmak ya da onun onurluluğunu sağlayan dayanaklardan birini eksik bırakmak değildir.

_İnsan, yeryüzünde birinci derecede rol ve misyon(görev) sahibidir. Yeryüzündeki hayat biçimlerini değiştirip başkalaştıran, toplumların gelişme doğrultuları ve aşamalarına yön veren insandır. Yoksa, insanın rolünü küçümseyip önemsizleştirdikleri oranda teknolojik araç ve gereçlerin rolünü büyütüp göklere çıkaran maddeci düşünce akımlarının ileri sürdüğü gibi, ne üretim ve ne de dağıtım araçları, insanı iradesiz ve bağımlı bir tutsak gibi peşlerinden sürükleyemez.

_Kur'an-ı Kerim'in bakış açısına göre insan; yeryüzü halifesi olması sıfatı ile evrenin düzeni içinde amaç konumuna sahip önemli ve belirleyici bir faktördür. İnsanın yeryüzü halifeliği göklerle, rüzgârlarla, yağmurlarla, güneşlerle ve yıldızlarla arasında bulunan değişik ilişkilere dayanır. Bütün bu saydıklarımızın gerek tasarımlarında gerekse geometrik biçim ve eylemlerinde, yeryüzünde hayatın varolabilmesi, şu insanoğlunun halifelik görevini yerine getirebilmesi amacı gözetilmiştir. Şimdi düşünelim; İnsanı amaç konumuna yükselten bu yüce mevki nerede, maddeci düşünce akımlarının onun için belirledikleri ve asla aşılmasına izin vermek istemedikleri basit ve küçük düşürücü rol nerede? İkisi arasında dağlar kadar fark var.

_Kuşku yok ki İslâm'ın dünya görüşü doğrultusunda kurulacak bir toplumsal düzendeki insanın konumuyla maddeci dünya görüşlerinin hâkim olduğu bir düzende yaşayan insanın konumu farklı olacaktır. Bu iki ayrı düzende insan hakları anlayışı farklı olacak, insan onuruna verilen değer bir olmayacaktır. Günümüzün maddeci dünyasında gördüğümüz insan özgürlüklerinin, dokunulmazlıklarının ve temel haklarının daha çok, maddî üretim uğruna çiğnenmesi eğilimi, bu ideolojinin insana ve insanın yeryüzündeki rolüne bakış açısının doğal bir sonucundan başka bir şey değildir.

_dünya hayatında insan kalbini temizliğe, yüceliğe ve arılığa yöneltmeye ağırlık verir. Oysa maddeci ideolojiler, daha fazla üretim, kaliteli eşya ve hayvanca midelerini doyurma endişeleri uğruna bütün manevî değerleri alaya alırlar ve bütün ahlâkî değerleri çiğnerler.

_İnsan iradesine hakim olmak, ihtiraslarına boyun eğmemek ve karşılaştığı kışkırtmalara kapılmamak suretiyle yüce Allah ile arasındaki ahde bağlı kalarak meleklerin düzeyine yükselebilir. Buna karşılık, ihtiraslarını iradesinden ve karşılaştığı olumsuz kışkırtmaları hidayet ışığından üstün tutarak, kendisini Allah'a bağlayan ahitnameyi unutma sonucu sahip olduğu yüceliklerden aşağı yuvarlanarak özünü bahtsızlığa mahkûm etmek de elindedir. İslâm'ın bu irade anlayışı Allah'ın insana bağışladığı bir çok ikramına ek olarak sunduğu bir başka ikramın da göstergesidir. Ayrıca bu görüş açısı mutlulukla bedbahtlığın, saygınlıkla alçaklığın, irade sahibi insanla güdülen hayvanın arasındaki yol ayrımını sürekli biçimde hatırlatıcı bir nitelik taşır.

_bu savaş[Şeytan ile insan arasındaki savaş (düşmanlık)] Allah'a verilen sözle Şeytan'ın kışkırtmaları, iman ile küfür, hakk ile batıl, hidayetle sapıklık arasında süren kesintisiz savaştır. Bu savaşın alanı, insanın kendisi olduğu gibi kazanacak ya da kaybedecek olan da yine kendisidir. Bu yüzden insan sürekli bir biçimde uyanık olmak zorundadır; tıpkı bir savaş alanındaki asker gibi. Zira bu savaşta ya galip gelip ganimet kazanacak ya da yenilip her şeyini kaybedecek. Kur'an'ın insandan istediği de zaten şeytanla yaptığı savaşta uyanık olmasından başka bir şey değil.

_alıntılar: 1. cilt, sayfalar 85-87, dünya yayıncılık, istanbul 2003

_çevirenler: salih uçan, vahdettin ince