__________bismillahirrahmanirrahim__________

rahman ve rahim olan, esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla

3 Ocak 2008 Perşembe

ALTINI ÇİZDİKLERİM- BAKARA 133


_“küfür yıkımdır” isimli bölümü kesmeden aktarıyoruz…

_Bu barışın anlamını, imanla tatmin olmamış vicdanlarda endişenin nasıl cirit attığını ve şaşkınlığın nasıl kol gezdiğini bilmeyenler hakkı ile kavrayamazlar. Bu iman doyumsuzluğuna İslâm'ı hiç tanınmamış toplumlarda rastladığımız gibi bir zamanlar İslâm'ı tanıdıktan sonra çağına göre çeşitli yaftalar altında tekrar cahiliye dönemine dönen mürted toplumlarda da rastlayabiliriz. Bu toplumlar, ulaştıkları bütün maddî refaha, uygarlık alanındaki gelişmişliğe ve bozuk ölçülü, şaşkın düşünceli cahiliye zihniyetinin ön plâna aldığı diğer bütün kalkınma dayanaklarına rağmen mutsuz ve şaşkındırlar.

Bu konuda dünyanın en ileri ülkelerinden biri olan İsveç'te olup bitenleri örnek olarak gözden geçirmek yeterlidir. Bu ülkede fert başına düşen milli gelir beş yüz cüneyh dolayındadır. Genel sağlık sigortasının yürürlükte olduğu bu toplumda herkese nakdi olarak hastalık yardımı yapılır ve hastanelerde parasız ilaç verilir. Eğitim hizmetleri, bu öğretim aşamalarında ücretsizdir. Ayrıca başarılı öğrencilere elbise yardımları yapılır ve çeşitli burslar verilir. Devlet her yeni evlenen çifte üç yüz Cüneyh ev döşeme yardımı yapar. Bu ülkede maddi refah ve uygarlığın göstergesi olan daha birçok ilerlemeler ve başarılar elde edilmiştir.

Fakat bütün bu maddî gelişmişlik düzeyinin, bu ileri uygarlığın ve Allah'a inanmaktan yana bomboş kalplerin arkasında gördüğümüz nedir?

İsveç toplumu topyekün yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çünkü cinsel anarşi yüzünden ülke nüfusu sürekli bir azalma eğilimindedir. Cinsel başıboşluk, eşler arası bunalımın kol gezmesi ve kadın-erkek arasındaki ilişkilerin ölçüsüz serbestliği yüzünden her altı evli çiftten birinin boşandığı görülür. Genç kuşak imansızlıktan ve ruhi tatminsizlikten kaynaklanan bunalımını alkollü içki ve uyuşturucu alışkanlığı ile karşılama gibi bir çıkmaza saplanmıştır.

Psikolojik hastalıklar, sinirsel bunalımlar ve her türlü anormallikler onbinlerce vicdanı, ruhu ve sinir sistemini pençesi altına almış durumda. Sonra da çözüm olarak başvurulan metod; intihar. Amerika'da da durum aynı. Rusya'da ise daha da kötü.

Sözün kısası iman hazzından ve inanç doygunluğundan yoksun olan her kalbin alın yazısı olan bir mutsuzluk yıkımı ile karşı karşıyayız. Böyle bir kalp, müminlerin topyekün varlıkları ile içine girerek güven, huzur, ruh dengesi ve korunma bulmaya, çağrıldıkları barışın hazzını asla tadamaz.. Tekrarlıyoruz:

"Ey müminler, bütün varlığınızla İslâm'a (barışa) girin, sakın Şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır."

Yüce Allah burada müminleri topyekün varlıkları ile barışa girmeye çağırırken aynı zamanda onları Şeytanın peşinden gitmemeleri hususunda uyarmaktadır. Yani ortada sadece iki istikamet vardır. Ya topyekün barışa girmek ya da Şeytanın izinden gitmek. Ya doğru yol ya sapıklık. Ya İslâm ya cahiliye. Ya Allah'ın yolu ya Şeytanın yolu. Ya Allah'ın rehberliği ya Şeytanın kışkırtması. İşte müslüman durumunu böylesine bir kesinlikle kavramalı ve bu kavrayışın sonucu olarak sağa sola yalpalamamalı, tereddüde düşmemeli, değişik yollar, değişik istikametler arasında şaşırıp kalmamalıdır.

Ortada birden çok yaşama sistemi yok ki, mümin bunların içinden birini seçsin ya da biri ile öbürünün bileşimini benimsesin. Hayır, asla! kim bütün varlığı ile barışa girmez, kim kendini bütünü ile yüce Allah'ın ve O'nun şeriatının egemenliğine teslim etmez, kim diğer bütün düşünceler ile, diğer bütün sistemler ile ve diğer bütün yasal düzenlemeler ile ilişkisini kesin olarak kesmez ise bu kimse Şeytanın yolundadır, onun izinden gitmektedir.

Burada uzlaşmacı bir çözüm, şununla bunun arasında yeralan her düşünceye açık bir sistem, yarısı şundan ve öbür yarısı bundan oluşmuş bir ortak plân yoktur. Ortada hakk ile batıl, doğru yol ile sapıklık, islâm ile cahiliye, Allah'ın sistemi ile Şeytanın kışkırtması vardır. Yüce Allah müminleri ilk plânda bütün varlıkları ile barışa girmeye çağırmakta ve ikinci aşamada da onları Şeytanın izinden gitmemeleri hususunda uyarmaktadır. Bunun arkasından kendilerine Şeytanın düşmanları olduğunu hatırlatarak vicdanlarını ve duyarlıklarını bilemekte, korkularını harekete geçirmektedir. Bu öyle açık ve bariz bir düşmanlıktır ki, onu ancak gafiller hatırlarından çıkarabilirler. Oysa gaflet ile iman birbiri ile bağdaşmaz.

Daha sonraki ayette müslümanlar, kendilerine açık gerçekler geldikten sonraki ayak sürçmelerinden korkmaya çağrılıyor:

"Size açık deliller geldikten sonra yine sürçerseniz, ayaklarınız kayarsa bilin ki, Allah her zaman üstündür ve hikmet sahibidir."

Burada müminlere yüce Allah'ın "aziz (üstün iradeli)" oluşunun hatırlatılmış olması, dolaylı olarak yüce Allah'ın güçlülüğünü, kuvvetliliğini, tartışmasız baskınlığını ve O'nun direktiflerine ters düştükleri takdirde bu üstün güçle karşı karşıya geleceklerini anlatma amacı taşır. Yüce Allah'ın "hikmet sahibi" oluşunun hatırlatılması da O'nun kullar için seçtiği her şeyin hayırlı, onlara yasakladığı herşeyin kötü olduğunu, eğer müminler O'nun emrine uymaz ve yasaklarından kaçınmazlarsa zarara uğramalarının kaçınılmaz olacağını düşündürme amacı taşır. Buna göre ayetin sonuç cümlesi her iki kanadı ile burada korkutma ve uyarma anlamı taşıyor.

_alıntılar: 1. cilt, sayfalar 335-337, dünya yayıncılık, istanbul 2003

_çevirenler: salih uçan, vahdettin ince