__________bismillahirrahmanirrahim__________

rahman ve rahim olan, esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla

27 Kasım 2007 Salı

ALTINI ÇİZDİKLERİM- BAKARA 96

_Oruç…

İlahi hayat düzenini yeryüzünde hakim kılmak, insanlığa önder ve örnek olmak amacıyla kendisine Allah yolunda cihad etmesi farz kılınan bu ümmete, oruç tutmanın da farz kılınması son derece doğaldı. Çünkü oruç, azimli ve kesin iradeyi geliştirme alanı, insanın Allah (c.c) ile itaat ve boyun eğme ilişkisi kurma ortamıdır. Bunların yanısıra oruç, bütün organik zaruretlerin üzerine yükselme, yüce Allah katındaki hoşnutluğu ve nimetleri tercih ederek bu organik zaruretlerin baskısına ve ağırlığına dayanmak, katlanmak ortamıdır.

Çeşitli engeller ve türlü türlü dikenlerle döşenmiş bir yolun meşakkatlerine göğüs germeye hazırlanan vicdanlar için bütün bunlar gerekli unsurlardır. O engelli ve dikenli yol ki, arzular ve istekler orasında-burasında pusuya yatmış ve yolcusunun kulaklarında binlerce kışkırtıcı içgüdünün ayartıcı nağmeleri çınlamaktadır!

Bu söylediklerimizi değerlendirirken, uzun insanlık tarihi boyunca ortaya çıkarılmış orucun olumlu organik ve fizyolojik sonuçlarını da gözönünde bulundurmalıyız. Gerçi ben dinimin farzlarını ve özellikle ibadetler ile ilgili ilâhi direktifleri gözle görülebilir, somut yararlara bağlama eğilimine aslında karşıyım. Çünkü bu direktiflerin asıl hikmeti, temel gerekçesi insan denen varlığı yeryüzünde oynayacağı role hazırlamak, unu Ahiret hayatında kendisi için tasarlanan kemal derecesine doğru ilerletmektir..

Böyle olmakla birlikte bu farzlar ve direktifler ile ilgili olarak bilimin ortaya koyduğu ve insan düşüncesinin kabul ettiği faydaları da inkâr ettiğim anlamına çekilmemeli bu. Genel olarak bütün farzlarda ve bütün yönlendirici direktiflerde ilâhî tasarlayıcılığın (tedbirin) insanın varlığını nasıl gözettiğini gözlediğim ve fark ettiğim için böyle düşünüyorum. Fakat ilâhî yükümlülüklerin hikmetini, gerekçesini sadece insan bilgisinin ortaya koyduğu somut yararlara bağlamaktan, bu yükümlülüklerin gerçekleri sırf bu faydalarmış gibi bir saplantıya kapılmaktan kesinlikle kaçınmak gerekir. Çünkü insan bilgisinin alanı dardır. Yüce Allah'ın gerek insana ve doğallıkla şu evren bütününe yüklemiş olduğu bütün fonksiyonların hikmetini kavrayacak kapasite ve düzeyde değildir insan aklı.

_Yüce Allah her yükümlülüğün insan nefsi tarafından benimsenip yerine getirilebilmesi için O'nun itici ve coşturucu desteğine gerek olduğunu, sözkonusu yükümlülük ne kadar hikmet ve yarar içerirse içersin onun insan psikolojisi tarafından hoşnutlukla ve yüksünmesiz bir onayla karşılanabilmesi için bu ilâhî özendirmenin ne kadar gerekli olduğunu kuşkusuz herkesten iyi bilir.

Bundan dolayı oruç yükümlülüğü konusuna müminlere yönelik bu sevimli kendilerine aslî niteliklerini hatırlatıcı hitaplar giriyor. Bu müşfik(sevecen,şefkatli) seslenişten sonra, Allah'ın indirdiği bütün eski dinlerde de orucun farz kılındığı, bu farzın ilk ve asıl amacının mü'min kalpleri takvaya, duyarlılığa, Allah'tan korkmaya ve arınmışlığa hazırlamak olduğu anlatılıyor:

"Ey müminler,sizden önceki ümmetlere olduğu gibi, günahlardan arınasınız diye, size de oruç tutmak farz kılındı."

_kalplerde uyanış meydana getirerek Allah'a itaat etmek ve O'nun rızasına, hoşnutluğuna öncelik tanımak üzere bu ibadetin yapılmasını sağlayan faktör, takvadır. Ayrıca günahların, hatta insanın içinden hızla gelip geçen kışkırtmalar biçimindeki günah meyilli duyguların, orucu bozmasını, zedelemesini önlemek amacıyla bu kalplerin koruculuğunu üstlenen faktör de takvadır.

_ Eğer yüce Allah belirli bir hükmün gerekçesini açıklamadı ise biz ona aklımız sıra bazı sebepler yakıştırarak yorum getiremeyiz. Bunun yerine, hikmeti bizim için gizli kalsa da sözkonusu hükme noktası noktasına uyarız. Çünkü o hükmün arkasında mutlaka bir hikmet vardır. Bizim o hikmeti mutlaka kavramamız şart değildir.

_Eğer muafiyetlerden noktası noktasına yararlanmayı savunursak, bu durumun kolaylık ve ruhsat düşkünlerini aşırı derecede kolaycılığa sürükleyeceği ve bunun sonucu olarak en ufak bir sebep yüzünden ibadetleri ihmal etmeye yolaçacağı ileri sürülebilir. Nitekim bu ihtimal fıkıh bilginlerini bu konuda işi sıkı tutmaya ve çeşitli şartlar ileri sürmeye sevk etmiştir.

Fakat şahsî inancıma göre bu ihtimal, Kur'an-ı Kerim'in sınırlandırmadığı bir hükmü kayıtlara bağlamaya kalkışmayı haklı gösteremez. Çünkü din, insanları Allah'a itaat ettirmek için zincirlerle bağlayıp sürüklemez; benimsenen yol takvadır. Bu ibadetlerin amacı özellikle ve yalnızca takvadır, Allah korkusudur. Buna göre dinin herhangi bir farzından, kolaylık ve ruhsat ilkesi perdesi arkasında, kaytaran kimsede zaten başlangıçta hayır yok demektir. Çünkü bu durumda farzı yerine getirmenin ilk amacı gerçekleşmez.

_alıntılar: 1. cilt, sayfalar 260-263, dünya yayıncılık, istanbul 2003

_çevirenler: salih uçan, vahdettin ince